üzerime yıkılıyor haziran,
ve sen gidiyorsun, tutamıyorum ne zamanı
ne ellerini
ne de seni..
yaşamak ağır geliyor böyle zamanlarda,
sen bu kadar acımasızlaşırken,
kırmızı reçetelere tutunuyorum
umuda dair kırıntılarım yok oluyor,
saçlarını son kez savurup gidiyorsun.
ve elimden hiçbir şey gelmiyor
eline şiirler tutuşturmaktan başka.
rüzgarlarda sürükleniyorum,
kâr etmiyor cümlelerim,
sen kararlılıkla uzaklaşırken
ben yok oluyorum bir köşe başında,
böyle bir ayrılık,
böyle bir veda aklımın ucundan geçmezdi,
ne zaman öldürdün beni içinde,
ne zaman kalktı bu cenaze,
ne zaman düşürdü müezzin minarelerden adımı
düşündükçe kayboluyorum,
kayboldukça,
kendimi sende buluyorum..
savrulan hayatımın yalnızlığına bırakıyorum kendimi,
güzel anılar birer birer infilak ediyor
her yer kan revan!
parçalanıyor hayallerim sana dair,
ve satırlar dahi içime su serpmeye yetmiyor.
konuşmak yaralarımı acıtıyor,
öykünün kalan kısmını haziranın sonuna atfediyorum,
daha yapacak çok şeyimiz, gidecek çok yerimiz
gerçekleştirecek çok hayalimiz vardı
böyle bitmemeliydi.
artık heyecanlandırmıyor beni yaşamak,
ülkeler, şehirler, caddeler, sokaklar
bir köşe başında denk gelme ihtimalin
göz göze gelip aniden seni öpme isteğim...
şimdi gündelik hayatın sadeliğine sığınıyorum
kararım net derken sen,
umuda dair belirtiler infilak ediyor,
ülke hududu gibi şimdiler de kalbin
mayınlarla donatılmış bir tarla var önünde
benim duygularım ise
içerideki savaştan kaçmaya çalışan birer mülteci
ve o tarlada ölümüne dans ediyor.
Anıl Sungurtaş
30.06.2022
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder