11 Şubat 2016 Perşembe
Başlık Yok Başlık Bu
Günler ve geceler birbirine girdi adeta, rengarenk haplar siyah beyaz bir hayat ve dipten görmeye çalıştığım gökyüzü.
Alışmak insanın doğasında vardır, zaman gerekir tıpkı unutmak gibi. Unutmak bana kalırsa alışmanın geç salınımlı halidir. Bir insanın varlığına alışmak fazla zaman almaz lakin yokluğuna alışmak için insan kendisiyle, galibi ve mağlubu olmayan bir harbe girmelidir. Unutmak ise bu savaşın yıllar sonra sonucu olacaktır.
Bir insan dünyaya veda ettiğinde kırkını beklerler. Bu bana kalırsa insanların alışma sürelerinin batıl inanca uyarlanmış halidir. İnsanın hayatında belli başlı kırılma evreleri vardır, sıcağı sıcağına hiçbir acı anlaşılmaz. Aşamalar halinde hissedilir o acı, pay edilir ve taksim taksim tüketilir. Ya da taksim taksim tükenilir.
Günlerin birbirini kovaladığı bir zaman dilimindeydim, bitikliğin son evresini yaşıyordum adeta. Yalnızlığım duvarlarla konuşma evresini çoktan geçmiş, sigara dumanından sararmış yazılarımı kendime cevap olarak kabul ettiğim döneme geçiş yapmıştı. Artık ne masadan eksilecek bir dost ne de masa vardı, duvarlar ve ben bir de çalmayan telefon.
Aynı duruma defalarca düşmüştüm ve hepsinde tek başıma doğrulup kalktım. Kısır bir döngüydü bu benim hayatımda. Bir kalbim olduğunun ve halen duygulara sahip olduğumun farkında değildi sanırım insanlar. Ya da vicdansızlık ve nankörlük iliklerine işleyip huy haline gelmişti. Ben kendimi toparlamaktan bıkmıştım, onlar dağıttıklarının farkında değillerdi.
Farklı heyecanlar peşindeydi o da, hevesleri vardı hayata dair. Yarılanmış yolda vaktini benim gibi bir adama neden harcadığına anlam verememişken, hayatıma girmişti bile.
Heves, ağzı açık olan bir balonun içerisindeki hava gibidir. Giderek tükenir ve biter.
Zaman gerekliydi bazı şeyleri anlamam için fakat insanlara alışmam pek vakit almıyordu. Onun hevesinin tükendiği noktada ben alışmıştım ona. Korkunç bir şeydi, çünkü insanlara alışmanın ne demek olduğunu bilmiyordu. Yadırgamadım beni anlamamış olmasını ve anladım artık tükenmiş hevesinin tekrar eskiye dönmeyeceğini. Başka hayatlara doğru başka heveslerle cömertçe kendini harcamaya devam edeceğini anlamıştım.
Kibirli ve egoistti, güzelliği bunları kapatmaya yetmiyordu. Güven duygusunun mefkudiyetinden önem vermezdi kimin gelip kimin gittiğine, kimin sevip kimin sevmediğine.
Düşünmeden istediği gibi davranıp, daima haklı çıkardı kendi doğruları doğrultusunda. Susup onaylamak düşerdi payıma. Anlamayı denemezdi bile şahsen benimde gücüm kalmamıştı insanlara bir şeyler açıklamaya bir şeylere inandırmaya.
Misafirdi, hevesi geçmişti, gidecekti. Son demlerini oynuyorduk, aramızdaki bu bağın.
Ben ona tutuluyordum, o bana hiç gelmemişti.
Sıkıntı tepelerden aşağıya yuvarlanan mıknatıslar gibi, ne varsa etrafta çekip daha da büyüyor. Üst üste geliyordu benim mutluluklarım da mutsuzluklarım da. Yılın belirli günlerinde mutluydum, mutluydum dediysem ters giden bir şeylerin olmamasından bahsediyorum. Fazla değil 3 gün ya sürüyordu ya da sürmüyordu. Sonra çığ gibi büyüyen bir sıkıntı kütlesi altında eziliyordum.
Dostluk kavramına ne kadar önem veriyorsam, dost dediğim insanlar o kadar önem vermeyen kişiler çıkıyordu. Bu benim bahtsızlığımdan mıdır yoksa insanların riyakarlıklarından mıdır bilmiyordum.
Hal böyle olunca hovardaca çıkartıyordum hayatımdan, birer birer vefa görmediğim insanları.
Böyle zamanlarda çaresizliği ve yalnızlığı iliklerime kadar hissediyordum. Kendimden başka konuşabileceğim kendimden başka beni anlayacak kimse olmuyordu. Salt manada yalnızlık bu demekti.
Gecelerin karanlığına sarılırsanız bir gün ne demek istediğimi anlayacaksınız.
İkinci paragrafta bahsettiğim gibi, insanların hayatlarında kırılma evreleri vardır ve bu evreler toprağın altına girene kadar devam eder. Ufak acılar birikir , ufak mutsuzluklarda. Bakmayın ufak diye nitelendirdiğime, yıkmamasından bahsediyorum. Hayat yirmiden sonra tekerrürden ibarettir, kader denen zımbırtıyı beş yaşından sonra kendi ellerimizle çizeriz farkında olmadan. Tercihlerimiz, davranışlarımız bize çocukluğumuzun bir mirası olarak kalır daima. Değişmesini ümit ettiğimiz hiçbir şey değişmez, hayaller bir defa kırılmaya başladıysa umutlar da giderek ufalır.
Ve flu görünür gökyüzü, rengarenk hapların gölgesinde!
Anıl SUNGURTAŞ
11.02.2016
04:06
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder