21 Kasım 2022 Pazartesi

En Hüzünlü Şiir


Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim

Yazabilirim örneğin; “Gece yıldızla dolu
ve yıldızlar masmavi titreşiyor uzakta`

Şarkı söyleyip esiyor gece rüzgârı.

Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim...
Sevdim ben onu, o da beni sevdi bir ara

Buna benzer gecelerde sarıldım kollarımla
Defalarca öptüm onu sonsuz göğün altında

Sevdi beni o, ben de onu sevdim bir ara
O koca, masum gözler sevilmez miydi ama? 

Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim
Onu tutamadığımı, kaybettiğimi düşünmek

Dinlemek uçsuz bucaksız geceyi, onsuz daha tenha kalan
Ve şiir… Çime düşen çiy gibi düşer cana.

Ne çıkar sevdam onu tutamadıysa...
Gece yıldızla dolu ve yanımda değil o...
Hepsi bu...

Şarkı söylüyor uzaklarda biri. Çook uzaklarda...
Ruhum kayboldu onsuzlukta…

Gözlerim onu arıyor geri getirirmiş gibi, yüreğim onu.
Ve yanımda değil o...

Aynı gece ağartıyor aynı ağaçları
Bir zamanlardaki biz, artık aynı değiliz

Sevmiyorum artık onu doğrudur, oysa ne çok sevmiştim...
Sesim rüzgârı kollardı kulağına değmek için

Başkasının… Bir başkasının olacak...
Sesi, ışıltılı teni, derin gözleri...
Bir zaman öpüşlerime ait olduğu gibi...

Artık sevmiyorum ya... severim yine belki.
Sevda o denli kısa, isyan öyle uzun ki...

Çünkü benzer gecelerde sarıldım kollarımla
Kaybolup gider ruhum onsuzlukta...
Bu bana yaşattığı en son acı
Ona yazdığım en son şiir de olsa


Pablo Neruda

Bahamalı Martılar

Bahamalı martılar beni çağırdı 
bir ikinci bahar gecesi. 
Yalan söyledim
yırtık blucinli tayfalara 
Seni sevmediğimi söyledim. 
Oysa rıhtımlar 
en şarkılı dalgalarla yıkanıyordu 
Midye kabuklarında sakladım gözyaşlarımı;
Hastaydım 
kırık kötümser bir öksürük yapışmıştı boğazıma 
Seni unutmak gerekiyordu...

Bahamalı martılar beni çağırdı 
bir ikinci bahar gecesi. 
İskele fenerlerinin altında oturup 
seni bekledim sevgilim 
Ellerim ıslaktı, gözlerim ıslaktı.
Gelip caydırabilirdin beni gitmekten 
Oturup sigara içer, anlaşabilirdik...
Sana tapacağım yalan değildi 
benim olursan 
Seni seviyordum, seni istiyordum...
Bahamalı martılar beni çağırdı
bir ikinci bahar gecesi. 
Filler gibi içtim liman meyhanelerinde; 
seni unutmak için içtim...
Senin sokağında geceler yıldızsızdı 
senin sokağında gece yağmur yağıyordu
Ben zayıftım, çabuk ıslanıyordum 
Bana sevmek yaramıyordu, 
ben sevilemiyordum... 
Bahamalı martılar beni çağırdı
bir ikinci bahar gecesi. 
Sana bırakacağım bu kentin
üç semtinde üç damla gözyaşı döktüm
Birincisi seni ilk gördüğüm yerdi 
ikincisi seni ilk öptüğüm yerdi 
Üçüncüsü... söylemeye dilim varmıyor,
üçüncüsü bana git dediğin yerdi 
İşte bu mısraları orda karalıyorum;
işte demir aldı şilebimiz
Gidiyor, gidiyor, gidiyorum...

Edgar Allan Poe

12 Ekim 2022 Çarşamba

Paranoid Sancı

 

Senden haber alamamayı,
Sana da benden haber ulaşmamasını istiyorum
Bensiz içtiğin su, aldığın nefes bile boynuma dolanıyor
Sensiz bir hayat yavan kurumuş bir ekmekten tat almaya çalışmak gibi
Kurulmuş bir düzen içerisindeki düzensizlikte bir başına kalmak gibi
Etraf mahşer yeri,
Koşuşturan insanlar ve dünya bana artık çok yabancı.

Bildiklerim, bilmediklerime dönüşüyor
Bir saat öncesini hatırlayamazken, gördüklerimi unutamıyorum
Bilişsel bir bilinçsizlik içerisinde paranoid cümlelerle avunmaya çalışıyorum.
Şakaklarıma namluyu dayayan sen, 
Organlarımı başka bir beden de yaşatmak isteyen de sen
Hem katil, hem doktor
Bir elinde zehir, diğer elinde panzehir.

Yaşarken imkansız kılan bizi sen,
Başka kollarda yaşamayı göze alan sen,
Katlimi vacip eyleyip, 
Bizi iki yabancıya çeviren sen,
Değer miydi sahi?
Otuz kırk dakikalık zevkler uğruna, bir cinayete göz yummaya.
Yok oluşuma ses çıkartmamaya değer miydi?

Minarelerden isimler düşüyor teker teker,
Sığınmak istiyorum bir şeylere,
Kendime, bir dosta ama kendime bile yabancıyım şu an.
Gurur duy kendinle lütfen, 
Ne başlangıcı belli ne sonu belli olan bir enkaz bıraktın bize adına ilişki dediğimiz.

Evet neye üzüleceğimi şaşırmış vaziyetteyim,
Ve sen bunda bile beni suçlayacak kadar acımasızsın,
Beklenmeyen bir misafirdin hayatımda,
Beklediğimden fazlası oldun,
Eşimdin, dostumdun, yol arkadaşımdın, evladımdın, sevgilimdin
Şimdi ise ne bunların ne beni içerisinde bıraktığın ızdırabın bir önemi var senin için.
Keşke hayat biraz adil olsaydı, 
Keşke benim seni sevdiğim kadar sevmiş olsaydın beni.

Sana ölüyorum diyorum, 
Abartma diyorsun.
Soğukta sıcak sıcak ter dökmek nedir sen bilir misin?
Kalabalıklarda boğulup nefes alamamak nedir sen bilir misin?
Evet, göründüğü kadar güçlü değilmişim
Hüznüm, kederim gücümden daha üstün geldi.
En acısı da bu acının çözümü yok, dönüşü yok
Ben bu acıya mahkum bırakıldım. 
Müebbet bir yalnızlık, müebbet bir hasret.

En sevdiğin insanlar karşına geçip, gözlerine bakarak yalan söylediğinde
Kaybedeceğin güveni anla buradan.
Sahi ben insanlara nasıl güveneceğim?
Ben bu kabustan nasıl kurtulacağım?
Bir daha insanların masumiyetine nasıl inanacağım?
Ölmüş olmayı yeğlerdim, yitip gitmeyi yeğlerdim
Bu duyguların kisvesinde yaşamaya mahrum bırakılmaktansa.

Gözyaşlarım hıçkırıklarıma karışıyor, 
Bilirsin geçmişte başıma gelenleri
Dişlerim döküldü, yüzüm parçalandı
Kalkıp kanımı silip gidip yattım
Bu denli canım yanmamıştı anlıyor musun?
Beni kendinden kurtar lütfen,
Beni azad et!

Uyuyordun, seni son kez öpüp hoşçakal dedim ve veda ettim gülüşlerime 
Mutluluğuma, hayatıma ve sana.
Biliyor musun?
Bir daha asla eski ben olamayacağım.
Sana beni öldürdün derken son derece ciddiydim
Tanıdığın o neşeli, o mutlu beni öldürdün.

Günde üç pakete çıkarttım sigarayı,
Seni kendimden bile sakınan ben
Kendimi kendimden sakınamıyorum
İstediğin neyse verdim,
Kendimi, mutluluğumu, sevgimi
Hüznümü yudumluyorum şimdi kadehlerden
Üzerime çarpı at, as fotoğrafımı kimsenin göremeyeceği bir yere
O beni böyle sevmişti, ben onu ölüme mahkum ettim de ve gururlan kendinle.
Kendinin farkına var, yaptıklarının farkına var
Dön ve kendine sor,
Seven sevdiğine bunu yapar mıydı diye.

Anıl Sungurtas 





Yaşamak

Yaşamak küflenmiş bir ekmek tadında

Çürümüş bir yumurta gibi
Mide krampları
Kabuslar
Uyuşan ellerim
Sürekli dolan gözlerim
Renkleri solmuş bir fotoğraf gibi yaşamak.

Göğüs kafesimdeki ağırlık
Nefes alamamak 
Uçan kuşların anlamsızlığı
Mezarlıklardaki taşlar
Üzerine attığım toprak hayallerimin
Acı verirken bulandıran
Kırılmış bir kemik gibi yaşamak.

Bulutlar, geçtiğim sokaklar
Geçmeyen akşamlar 
Titreyen sokak lambaları
Çöp kamyonları
Lekesi çıkmayan kirler
Yanık lastik kokusu gibi yaşamak.

Duyduğum yalanlar, 
Gördüğüm ihanetler
Çevremdeki tanıdık suratlar
Tanışık olunmayan hisler
Işığını kaybetmiş ateş böcekleri
İşlevini kaybetmiş bozuk bir saat gibi yaşamak.

Enkazlar
Viraneye dönmüş köyler
Faili meçhule karışmış cinayetler
Hastane kapıları
Çaresizlik
Dermanı bulunmayan dertler
Henüz gün yüzüne çıkmamış küfürler
Küllerle kaplı Ganj nehri gibi yaşamak.

Ağır bir depresyon,
Bedeni terk eden ruh
Et ve kemik yığını bedenler
Maganda kurşunu
Yolda son sürat takla atıp paramparça olan araçlar
Burkulmuş bir bilek gibi yaşamak.

Kan,
Kesilmiş bilekler
Müntehir bir travesti
Galatadan kendini atan Vedat
Genetik miraslar
Kanatları kırılıp yürümeye mahkum edilen kuşlar
Bir savaş suçlusu gibi yaşamak.

Dar ağacı,
Umutsuzluk içerisindeki ümitler
Vatanından olan sürgünler
Oğlu bağımlı anneler
Damarlarımda vals eden sakinleştiriciler
Duvarlara uzun uzun dalmışlıklar
Bitmeyen baş ağrıları
Bekleyişler…
Fişinin çekilmesini bekleyen bitkisel hayattaki bir hasta gibi yaşamak….

Anıl Sungurtaş





9 Ekim 2022 Pazar

Git Kendini As Lütfen!

Ben bu şehrin sokaklarında alnım açık yürüyeceğim

Geçtiğim her sokak seni bana hatırlatacak ve ardından küfürler edeceğim.
Bir insanı kandırmak, bir insanı yaşarken öldürmek
Bir insanın gülüşlerini, mutluluğunu çalmak
Bir gün sen de anlayacaksın, bunların ağırlığını.

Söylediğin yalanlar, bilmediklerim, sakladıkların, kandırdığın anlar
Midem bulanıyor, kusamıyorum
Gözlerim doluyor, ağlayamıyorum.
Ne kadar ağırmış, kaldıramıyorum.

Yabancı olduğum evlerin tuvaletlerinde baygın uyanıyorum,
Ağzım kan içerisinde, yüzüm gözüm şiş
İlk canın sıkıldığında yanına koşan adamdım ben, 
Şimdi ölüyorum, farkında değilsin. 
Farkında değilsin, bıraktığın travmanın
Farkında değilsin, yaşarken ölümün ne olduğunun.

Hesabımız farklı dünyalara kaldı, neye inanıyorsan bir gün bunlar karşına o şekilde çıkacak,
Karmaysa karma, ahiretse ahiret
Sen de hissedeceksin bunları
Ve hisset lütfen.
Kendinden iğren, her aynaya baktığında miden bulansın.
Çaresizlik içerisinde kıvran, ve kendini git bir yerden at lütfen.

Öz anne babasından sevgi görmemiş bir insan,
Sevginin kıymetini de ağırlığını da bilmezmiş, öğrendim.
Seni evladım gibi sevip, her şeyine bir gün büyüyecek gözüyle baktım.
Hataymış.
Bir kahpe yedisinde ne kadar kahpeyse, yetmişinde de öyle olurmuş.
Kahpeliğinle gurur duy, kendini alkışla ve lütfen kendini git bir yerde as lütfen.

Bir hayalin peşinde koşup, harap olacaksın
Başın ilk sıkıştığında yanına kimse koşmadığında neleri kaybettiğini anlayacaksın
Belki şimdi değil ama bir gün elbet anlayacaksın,
“Seni benim kadar seven kimse olmayacak” sözünün ağırlığını
Bu ağırlığın altında kal ve öl lütfen.

İçindeki çocuğu öldüren sen, benim içimdeki çocuğunda katilisin artık
İnsanlığından utan, halen insani duygulara sahipsen
Ben ne yaptım diye sor kendine
Ve cevabını dön bu satırlarda oku
Gecenin köründe sana bıraktığım satırlarda oku,
Ve benim gördüğüm mesajlar karşısında boğulduğum gibi, git kendini boğ lütfen.

Güzelliğin yitip gidince, geriye senden hiçbir şey kalmadığını anlayacaksın
Şimdi inanıp peşinden sürüklendiğin kahpe arkadaşların çekip gidince
Yapayalnız kalacaksın
Her gece kendini avutmak uğruna başka kollarda harap olacaksın,
Canın yanacak, incineceksin
İncin ve paramparça ol lütfen.

Bir oğlun olduğunda, bana yaşattığını ona da başka bir kadın yaşattığında
Bugün annemin “oğlum sana nasıl kıydılar” cümlesinin ağırlığını anlayacaksın.
Sahi bana nasıl kıydın?
Sana verdiğim emeklere nasıl kıyabildin?
Sana da kıyacaklar, çocuklarına da kıyacaklar 
Bunun farkındalığıyla öl lütfen.

Yalan söylemeye kim alıştırdı seni?
Nasıl gözlerimin içine baka baka bu kadar yalan söyleyebildin bana?

Pişmanlık kavursun içini, ben kurduğum hayallerin enkazında yaşamaya çalışıyorum
Gün doğuyor, gün batıyor
Neredeyim bilmiyorum, yaşamaktan daha cazip geliyor bileklerimi dikine kesip yitip gitmek.

Gurur duy kendinle,
Beni hiç dinlemediğin için, o kahpe arkadaşınla ev arkadaşı olma diye kendimi yırttığım günlerde beni dinlemediğin için
Gurur duy!
Sonumuzu da o getirdi, bana olan düşmanca tavrın getirdi.
Bana kendimi suçlu hissettirmeye çalışırken, kişi kendinden bilirmiş işi
Ben bunu ömrüm boyunca unutmam.
Sen de ne kaybettiğini ömrün boyunca unutma.

Beni unut, ki bu senin için en kolay şey olacaktır
Senin için neler yaptığımı unutma,
Her ihtiyacında koştuğumu, dizlerime yatırıp başını okşadığımı unutma,
Bana bıraktığın enkazı unutma,
Beni yaşayan bir ölüye çevirdiğini unutma,
Bu da bir cinayet, ve sen katilsin
Bunu unutma!

Anıl Sungurtaş








2 Temmuz 2022 Cumartesi

Herkes mi Gider

beklemenin ızdıraba dönüştüğü bir noktadayız,

dakikalar saatlerimi alıyor, gözlerim ise hep telefonda

hasret, kanserli bir hücre gibi

midemde başladı ve bütün vücudumu ele geçiriyor

aklının ucundan geçip geçmediğimi dahi bilmiyorum

belki içinde ölmüş bir cesedim bu satırları yazarken

belki yeşermesini umut ettiğin, pamuğun içerisindeki bir tohum

koca bir bilinmezlik..


hükmü verilen bir mahkumun, karara itirazı gibi 

bu satırlar,

öldüysem eğer içinde bunun da suçlusu benim

sana kızamıyorum,

evladı gibi sevmek tabirini sende öğrendim çünkü

haber alamadığım gecelerde duyduğum endişelerde,

daha iyi ol diye verdiğim çabalarda

anladım,

fazla sevgi bazen insanın gözünü kör edebiliyor

seni anlayamamış olmamı buna bağlıyorum

ve bu sefer acıyı sıcağı sıcağına hissediyorum

soğumadan, 

uzaklardan bakmadan.


yazabildiğim kadar konuşabilseydim

belki daha iyi anlaşılabilirdim,

kitaplardan, satırlardan, söylenmemiş sözcüklerden medet umuyorum

kim bilir uğruna kaç şiir yazıldı, kim bilir daha kaç şiirime

misafir olacaksın.


sıradan bir serüven, rastgele bir ilişki gibi başlayıp

günden güne hayatıma yayılan, varlığımı ele geçiren

büyüyüp kök salan bir aşka bedeldin,

şimdi ise zamana yeniliyoruz

ellerin düşüyor ellerimden

gözlerin, gözlerin, gözlerin

bakmıyor artık eskisi gibi..


bana zamandan söz ediyorsun

her şeye iyi gelen zaman, beni kanatıyor

benim senden, senin benden habersiz alıp verdiklerini

kim bilebilir bizden başka?

kağşayan sayfalarda, tozlanmaya başlamış anılarda

silüetin vals ederken

giderek uzaklaşıyorsun.

korkularım kabuslarıma evriliyor

öpüyorum umarsız yerlerinden

bunlar da bir işe yaramıyorsa

bunlar da seni durdurmaya yetmiyorsa

demek yangından kurtarılacak hiç bir şey kalmamış kalbinde.



Anıl Sungurtaş


28.06.2022



















30 Haziran 2022 Perşembe

Hazin Bir Haziran

üzerime yıkılıyor haziran,

ve sen gidiyorsun, tutamıyorum ne zamanı

ne ellerini

ne de seni..


yaşamak ağır geliyor böyle zamanlarda,

sen bu kadar acımasızlaşırken,

kırmızı reçetelere tutunuyorum

umuda dair kırıntılarım yok oluyor,

saçlarını son kez savurup gidiyorsun.

ve elimden hiçbir şey gelmiyor

eline şiirler tutuşturmaktan başka.


rüzgarlarda sürükleniyorum,

kâr etmiyor cümlelerim, 

sen kararlılıkla uzaklaşırken

ben yok oluyorum bir köşe başında,

böyle bir ayrılık, 

böyle bir veda aklımın ucundan geçmezdi,

ne zaman öldürdün beni içinde,

ne zaman kalktı bu cenaze,

ne zaman düşürdü müezzin minarelerden adımı

düşündükçe kayboluyorum, 

kayboldukça,

kendimi sende buluyorum..


savrulan hayatımın yalnızlığına bırakıyorum kendimi,

güzel anılar birer birer infilak ediyor

her yer kan revan!

parçalanıyor hayallerim sana dair, 

ve satırlar dahi içime su serpmeye yetmiyor.


konuşmak yaralarımı acıtıyor, 

öykünün kalan kısmını haziranın sonuna atfediyorum,

daha yapacak çok şeyimiz, gidecek çok yerimiz

gerçekleştirecek çok hayalimiz vardı

böyle bitmemeliydi.


artık heyecanlandırmıyor beni yaşamak,

ülkeler, şehirler, caddeler, sokaklar

bir köşe başında denk gelme ihtimalin

göz göze gelip aniden seni öpme isteğim...


şimdi gündelik hayatın sadeliğine sığınıyorum

kararım net derken sen, 

umuda dair belirtiler infilak ediyor,

ülke hududu gibi şimdiler de kalbin

mayınlarla donatılmış bir tarla var önünde

benim duygularım ise

içerideki savaştan kaçmaya çalışan birer mülteci

ve o tarlada ölümüne dans ediyor.


Anıl Sungurtaş

30.06.2022